Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize en büyük ihsanı olan İsra ve Mirac hadisesi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicretlerinden 18 ay önce, Receb ayının 27. Gecesi vuku bulmuştu. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin büyük mûcizelerinden biri olmak üzere, Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi gecenin çok az bir kısmında Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Haram’dan alıp Kudüs-ü Şerif’teki Mescid-i Aksa’ya kadar götürmesine “İsra” denir ki:
“Kulu Hz. Muhammed’i, bir gece Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksa’ya kadar götüren ALLAH her türlü noksanlıklardan münezzehtir. O Mescid-i Aksa ki, biz O’nun etrafına feyz ve bereket verdik, etrafını mübarek kıldık. Bu gece yolculuğunu, O’na bizim kudret ve azametimize delâlet eden ayetlerimizden, nice şaşkınlık verici şeylerden bazısını gösterelim diye yaptırdık. Muhakkak ki O, evet sadece O, her şeyi hakkıyla işiten ve her şeyi de hakkıyla görücüdür.”1 ayet-i kerimesi, sahih hadis-i şerif ve icma-ı ümmet ile sabittir. Bu sebeple inkarı küfrü gerektirir, yani bunu inkâr eden kafir olur.
Mescid-i Aksa’dan göklere, ondan sonra da Cenâb-ı Hakk’ın dilediği alay-ı illiyyine çıkartılmasına “Mirac” denir ki, o da ayet-i kerime, sahih-i hadis-i şerif ve icma-ı ümmet ile sabittir. Ancak Miracın tafsilatı meşhûr hadis-i şerif ile sabittir. Binaenaleyh Miracın aslını inkâr eden kâfir olur. Fakat tafsilatını inkâr eden bid’atçı olur. Yani şeriatın hükmüne muhalefet etmiş olur.
İsra ve Mirac hadisesi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz uyanıkken, şahsı yani hem mübarek vücudu ve hem de ruhu ile olmuştur. Rüyada veya sadece ruhu ile olmamıştır. Eğer böyle olsaydı, Mekke müşrikleri ve hatta imanı zayıf bir kısım Müslümanlar tarafından inkâr edilmezdi. (2)
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu gece kurb-u Hakk’a vâsıl oldu. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz Cebrail’i Sidretü’l-Müntehâ’da bırakarak kendisine sunulan Refref’in kılavuzluğu ile ALLAH Teâlâ’nın dilediği yere kadar geldi ve Cenâb-ı ALLAH’ın:
- Yaklaş! Ey Muhammed! hitabını duydu. Sonra da Cenâb-ı Hak’la görüşüp konuşmak gibi kadri yüce bir nimet ve şerefin sahibi oldu. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Cenâb-ı Hakk’ı ahiret-kalp gözüyle gördü.
Artık huzura kabul edilmiş, zaman, mekân kaydı silinmiş, bütün esrar perdesi kalkmış, olmuş ve olacak olan her şey O’nun gözü önüne serilmiş, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ruhu bütün varlığı kaplamıştı. Kendileri bunu şöyle dile getiriyordu: Arşı görünce onu her şeyden büyük buldum. Yüce ALLAH beni Arş mesnedine yaklaştırdı. Arşın bu parçasına oturdum, lisânıma bir hal geldi ki hiç kimse ondan daha güzel bir lezzet duymamıştı. Cenâb-ı Hakk bana öncekilerin ve sonrakilerin haberini bildirdi. ALLAH Teâlâ’nın heybetinden tutulmuş olan dilim açıldı da Rabbü’l Alemin’e:
“Ettehiyyatü lillâhi ve’s-salâvatü ve’t-tayyibatü = Selâmlar, salât, duâ ve ibadetler ve güzel şeyler, evet hepsi ALLAH’a mahsustur” diye selâm verdim. Cenâb-ı Hakk da:
“Esselâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetu’llahi ve berekâtüh = Selâm sana ey Peygamber! ALLAH’ın rahmet ve bereketleri de senin üzerine olsun” diye selâmımı aldı. Ben de tekrar:
“Esselâmü aleyna ve âlâ ibadi’llâhi’s-salihin = Selâm bizim ve ALLAH’ın salih kulları üzerine olsun”, dedim.
Bütün mü’minlerin Mirac Gecelerini tebrik ediyor, daha nice Mirac gecelerine sıhhat ve afiyetle erişmemizi ve bu mübarek gecenin Rabbimizin istediği manada ihya edilmesini, değerlendirilmesini ve bu mübarek gecenin mü’minlerin mağfiret-i ilâhiyyeye nail olmalarına, tüm İslâm aleminin birlik ve dirliğine, dünyanın pek çok yerinde haksızlığa ve saldırıya uğramış Müslüman kardeşlerimizin kurtuluşlarına, insanlığın hidayet ve barışına, huzur ve saadetine; dünyanın değişik bölgelerinde akan kan ve gözyaşının durmasına, maddî ve manevî hayırlara-bereketlere vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan dilerim. ALLAH Teâlâ cümlemizi, bu mübarek gecede afv ü mağfirete nail olan kullarından eylesin. Amin.